19 Ağustos 2018 Pazar

Oğuz Selim Yazıcı Hocadan Zamana Dair ...

Yıllardır buralarda ufak tefek çizittiririm. Zaten buranın en çok sevdiğim yanı da bu benden, sadece benden bir şeylerin olması. Bugün yıllar sonra bir ilk ile Oğuz Hocadan bir yazıyı sizinle paylaşıyorum. Ben çok ama çok beğendim. Geçmişe, zamana bir not düşmek adına.

Keyifle okumanız dileğiyle.

AYŞENUR’UN YAPTIĞI …
 (orduhayatgazetesi@hotmail.com)
Eğitimde okuduğumuz arkadaşlarımla ve sınıfımızla bağlantıyı hiç koparmamaya çalıştım. Birçoğu ile alanda karşılaştım. Birçoğunu cep telefonları çıkınca facebook ve WhatsApp çıkınca buldum. İyi bir Instagramcı olamadım ama arada oradaki gelişmeleri de takip ediyorum.
Bir gün Ayşenur, “Oğuz şu sınıfı toparlayalım. Bir gün belirleyip buluşalım” dedi. Elimizde olan telefonlar, birbiri ile daha samimi olan arkadaşlar filan derken büyük bir çoğunluğu toparladık. Bir WhatsApp grubu oluşturarak iletişime geçtik. Birbirimizi özlemişiz. Anılar, fotoğraflar.
Gruptan fotoğraflar yağmaya başladıktan sonra aynaya daha dikkatli eğildim. Arkadaşlar rahat bırakmıyorlar. 18-20 yaş fotoğrafları yağıyor, WhatsApp’a. !8 lik foto ile şimdiki foto arasındaki 7 farkı bulayım dedim. Aramaya gerek kalmadı. 7 fark hazır, 17 farkta biraz zorlanırsın. Zamanın nasıl bir hızla aktığını, zamanın yüzümüze hoyratça çizdiği çizgileri gördüm. Ak düşmeler yok sayılamaz ama insanın zamana yenik düşmesi yüzlerden mi başlıyor ne?
Zaman, değdiğini fark ettirmeden buruşturuyor, kırıştırıyor, beyazlatıyor. Hiç acele etmiyor. Öyle insana savaş açıp silah filan da kullanmıyor. Silahsız kazanıyor savaşlarını, zaferlerini buruşturmalar, beyazlatmalar ile taçlandırıyor.
Zaman durmadan devrediyor insanları. Dedelerimiz, onların dedeleri, annelerimiz, babalarımız ve hiç bitmeyen devirler. Zaman, ölümsüzlüğü tatmış bir ejderhamı? Yoksa gücüne erişilmez ve durdurulamaz bir hayal tüneli mi?
Zaman duygusuz, hiçbir şeyden etkilenmeyen bir varlık mı? En kötü olaylarda da akıp geçmesini, en neşeli anlarda da geçip gitmesini biliyor. Kimin ne yaptığına bakmadan bir sel misali önüne katıp sürüklüyor herkesi.
Zaman ne olduğu belirsiz bir ulaşım aracı mı? Milyarlarca insanı bilinen bir sona, hiç gelmeyecekmiş gibi güle oynaya götürüveriyor. Sonlu olduğunu unutturarak.
Ey zaman… Rüzgâr gibi esip, fırtınalar gibi önüne katıp götürüyorsun bizleri. Bilinçsizce tüketiyoruz seni. Hiç gitmeyecekmiş, hep kalacakmış gibi. Yiyip bitiriyoruz birbirimizi. Sanırım gülerek izliyorsun bizleri. Bazen hissettiriyorsun kendini. Tık tık çalıyorsun kapıları. Ben geldim “Zaman” diyorsun. Aynayı senin icat ettiğinden kuşkulanıyorum. Arada bakın insan olun diyorsun ama yine de anlamıyoruz galiba.
Bak yine kornerden bir gol atmışsın bizlere. Ağustosu bitiriyoruz. Tatiller bitti, bayramlar bitti bitiyor. Yeniden kömür, doğal gaz derdine düştük. Şöyle geriye dönüp baktığımızda kimleri öğütmüşsün, neleri zaman tünelinde alıp götünmüşsün. Her şeye direnmek için çabalıyoruz ama sana direnmemeyi öğrenmek gerek. Sana direnmek değil, senin her anından zevk almayı, dostluk, barış, sevgi yumağı olarak yaşamayı bilmek gerek. Zamanı zamanla vurmak gerek…

Oğuz Selim Yazıcı
Yazarın diğer yazıları için: https://www.facebook.com/profile.php?id=799967527