13 Eylül 2015 Pazar

Keşke...


 Dört mevsimlik bir sene olsa ömür, 'keşke', onun güzüne denk gelir. 

Hepten vazgeçmek için erkendir, telafi etmek için geç... 


 Mağlubiyetin takısıdır 'keşke'... 
Kaçırılmış fırsatların, bastırılmış duyguların, harcanmış hayatların, boşa yaşanmış ya da hakkıyla yaşanamamış yılların, gecikmiş itirafların ağıtıdır. 


 Çarpılıp çıkılmış bir kapıda, yazılıp yollanmamış bir mektupta, göz yumulmuş bir haksızlıkta, vakit varken öpülmemiş bir elde, dilin ucuna gelip ertelenmiş bir sözdedir. 


 Feri sönmüş bir çift gözde ya da yitip gitmiş bir güzelliğin ardından iç çekişte... 


 'Yolunu gözlemeseydim', 'öyle demeseydim', 'terk edip gitmeseydim', 'en güzel yıllarımı vermeseydim' diye diye sızlanır gider. 


 'Keşke'nin panzehiri 'iyi ki'dir. 
İlki ne kadar pısırıksa, ikinci o denli yiğittir. 


 'Keşke', çoğunlukla bir 'ahhöla kopup gelir ciğerden... esefler, hayıflanmalar, yerinmeler sürükler peşinden... 


 'İyi ki' ise, muzaffer bir 'ohhöla büyür; cüretiyle övünür. 


 'Keşke'li cümlelerde nasıl yaşanmamışlığın, yarım kalmışlığın o ezik tuzu kuruluğu varsa, 'iyi ki'lilerde de göze alabilmişliğin, riske girebilmişliğin, tadına varabilmişliğin mağrur yaraları kanar. 


 Okulu hiç kırmamışsınızdır, sinemada öpüşmemişsinizdir; dokundurtmamışsınızdır kendinize, bir kez olsun gemileri yakmamışsınızdır. 


 Konuşmanız gerektiğinde susmuş, koşacağınız zaman durmuş, sarılacağınız yerde kopmuşsunuzdur. 


 Bir insana, bir işe, bir davaya ömrünüzü adamışsınızdır. O insanın, o işin, o davanın, bunu hak etmediğini sezmenin hayal kırıklığındadır 'keşke'... 


 'Şimdiki aklım olsaydı' dövünmesindedir. Geriye dönüp baktığınızda, ayıplara, yasaklara, korkulara, tabulara feda edilmiş, 'Ne derler'e kurban verilmiş, son kullanma tarihi geçmiş bir yığın haz, bilinçaltından el sallar. 


 'Keşke'cilerin hayatı, kasvetli bir pişmanlıklar mezarlığıdır. 


 'İyi ki' öyle mi ya! ... 


 Onda, yara bere içinde de olsa, yana yana, ama doyasıya yaşamış olmanın iç huzuru ve haklı gururu haykırır. 


 'İyi ki'lerinizi toplayın bugün ve 'keşke'lerinizden çıkartın. Fazlaysa kardasınız demektir. 


 Aldırmayın yüreğinizdeki kramplara, mahzun hatıralara... Rüzgarlarla koştunuz ya... 


 'Keşke'leriniz, 'iyi ki'lerden çoksa... 
Telafi için elinizi çabuk tutun. Tutun ki, yolunuzu gözlerken terk ettiğinizle bir gün yeniden karşılaştığınızda siz susarken, feri sönen gözleriniz 'keşke' diye nemlenmesin... 



 Can Dündar

11 Ağustos 2015 Salı

Küreselleşme ve Eğitim Politikaları

Küreselleşen dünya hayatımızdaki her alanı etkilediği gibi eğitim sistemimizi de ne yazık ki derinden etkilemekte ve piyasa beklentilerini karşılar nitelikte şekillendirmekte. Bunu yaparken de onlarca araç kullanmakta. Bu araçlardan birisi de "uluslararası sınavlar". Gerçekleştirilen bu sınavlara dair hocam Prof. Dr. Hasan Hüseyin AKSOY'un tespitlerini sizinle paylaşmak istiyorum. Tespitleri okuduktan sonra eminim sizde benim gibi "KESİNLİKLE TAMAMEN" haklı diyeceksinizdir.

Küreselleşmenin etkisiyle eğitimde ticarileşmenin hızlandığı ülkelerden biri olan Türkiye, ulusal düzeydeki sorunları ve bunların getirdiği öncelikleri göz ardı etmemelidir. Avrupa Birliği ülkelerinin kabul ettiği eğitsel kalite göstergeleri, nicel göstergeler ve diğer uluslararası göstergeler, uluslararası düzeydeki öğrenci değerlendirme sınavlarının ölçütleri, Türkiye eğitim sistemini geliştirmede bir veri olarak kullanılmalı ancak bunların temel hedefler yerine konulmasından kaçınılmalıdır. Eğitim sisteminin önceliklerinin temel kaynağı ülkenin toplumsal sorunları ve bunlara çözüm sağlayacak eğitsel yönelim ve gelişmeler olmalıdır. Bu sorunlar ve önceliklerin belirlenme-sinde toplumun idealleri kadar uluslararası toplumun ortak vicdanı haline gelen insan Hakları Bildirgesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Herkes için Eğitim Dünya Bildirgesi gibi belgelerde yer alan ilke, eğilim ve amaçlar da öncelikle dikkate alınmalıdır. Bu metinler yoluyla ifade edilen evrensel idealler konusunda tatmin edici bir düzeye ulaşıncaya değin eğitime, sağlığa ve diğer yaşamsal önemde olan kamusal hizmetlere artan oranlarda ve bugünkünden çok daha yüksek düzeyde kaynak ayrılması sağlanmalıdır. 

Prof. Dr. Hasan Hüseyin AKSOY